Gülşah Durbay sadece bir belediye başkanı değildi; Manisa’nın gençlerine bir ilham, kadınlarına bir güç ve siyasetin o asık suratlı koridorlarında bir nezaket simgesiydi. Hayalleri vardı, projeleri vardı; en önemlisi de bu kadim şehre dair bitmek bilmeyen bir sevdası vardı.
Cenaze törenindeki o mahşeri kalabalık, aslında Gülşah Başkan’ın kısa sürede ne kadar çok kalbe dokunduğunun en somut kanıtıydı. Her yaştan, her görüşten insanın gözyaşlarında ortak bir acı vardı: "Çok erkendi..." Belediye binası önünde yapılan törende, çalışma arkadaşlarının bakışlarındaki o boşluk; Şehzadeler’in sadece bir başkanını değil, bir ablasını, bir kardeşini kaybettiğini haykırıyordu. Tabutunun üzerine örtülen Türk bayrağı ve yanına iliştirilen o meşhur tebessümü, bizlere "Yarım kalan bir hikâye bıraktım ama size büyük bir miras devrettim," der gibiydi.
Onun siyaset serüveni bir azim öyküsüydü. Zorluklara göğüs geren, engelleri nezaketiyle aşan ve girdiği her ortamda saygı uyandıran bir figürdü. Hastalığıyla olan mücadelesini bile metanetle, şehre hizmet etme gayretini bir an olsun bırakmadan sürdürdü. O, koltuktan güç alan değil, oturduğu koltuğa vakar katan bir liderdi.
Şehzadeler’in sokaklarında, parklarında, güler yüzle karşıladığı her bir esnafın dükkânında Gülşah Durbay’ın izi kalacak. Belki hikâyesi planladığından çok daha kısa sürdü ama bıraktığı derinlik, yıllarca anlatılacak bir destana dönüştü.
Manisa protokolünün, siyaset dünyasının ve binlerce vatandaşın saf tuttuğu o cenaze namazı bir veda olduğu kadar bir sözdür de: Onun hayallerini yaşatmak, Manisa’yı onun arzuladığı o çağdaş ve huzurlu kent hâline getirmek artık hepimizin boynunun borcudur.
Mekânın cennet olsun Gülşah Başkan. Bu şehir, senin o samimi gülüşünü ve Manisa aşkını asla unutmayacak.
Ailesine, sevenlerine ve tüm Şehzadeler halkına başsağlığı diliyorum. Başımız sağ olsun.