Gültekin, modern yaşamın getirdiği sosyal baskı, tükenmişlik ve dijitalleşmenin sosyal geri çekilmeyi artırdığını belirtti. Sosyal kaygının, kişinin başkaları tarafından gözlenme durumunda korku ve endişe yaşaması olarak tanımlandığını ifade eden Gültekin, “Kişi bir performans sergilemesi gerektiğinde ya da toplumsal etkileşimde bulunduğunda tüm dikkatini çevresinin tepkilerine yöneltir. ‘Beni onaylıyorlar mı?’ ya da ‘Yanlış bir şey mi söylüyorum?’ gibi düşüncelerle en küçük ifadeleri bile tehdit olarak algılayabilir” dedi.

Kaygı, performansı düşüren bir döngüye yol açıyor

Psikolog Gültekin, sosyal kaygının yükselmesiyle kalp çarpıntısı, titreme ve zihinsel dağınıklık gibi fizyolojik belirtilerin kişinin performansını olumsuz etkilediğini söyledi. “Böylece kişi, korktuğu olumsuz değerlendirmeyi kendi kaygısıyla tetikleyen bir döngüye girer” ifadelerini kullandı.

Kadınlarda daha sık görülüyor, ama erkekler daha fazla yardım arıyor

Türkiye Ruh Sağlığı Araştırması sonuçlarına da değinen Gültekin, sosyal kaygının toplumda yıllık yaygınlığının yüzde 1.8 olduğunu ve kadınlarda yüzde 2.3, erkeklerde ise yüzde 1.1 olarak kaydedildiğini açıkladı. İlginç bir şekilde, kadınlarda daha sık görülmesine rağmen tedaviye başvuranların çoğunun erkeklerden oluştuğunu belirten Gültekin, bunun toplumsal cinsiyet beklentilerinden kaynaklandığını ifade etti. Sosyal kaygının genellikle 13-20 yaş arasında başladığına dikkat çekti.

Asosyallik bir tepki, tedavi mümkün

Dijitalleşmenin bireyleri yüzeysel etkileşimlere yönlendirdiğini ve anlamlı bağ kurmayı zorlaştırdığını vurgulayan Gültekin, “Bu durum, ‘Yalnız olduğum için değil, yalnız hissettiğim için geri çekiliyorum’ noktasına dönüşebiliyor. Pandemi sonrası dönemde yüz yüze sosyal temasın azalması da sosyal kaygıyı artırıyor” dedi.

40 yaş üzerinde en yaygın hastalıklardan
40 yaş üzerinde en yaygın hastalıklardan
İçeriği Görüntüle

Sosyal medyanın sürekli karşılaştırma kültürü yarattığını ve bunun kişinin benlik algısını zayıflatarak sosyal ortamlara girme isteğini azalttığını belirten Gültekin, doğru psikoterapi yöntemleriyle bu durumun değiştirilebileceğini söyledi. Bilişsel ve farkındalık temelli terapilerin, kişinin hem kendi iç dünyasıyla daha sağlıklı ilişki kurmasına hem de başkalarının tepkilerini daha gerçekçi yorumlamasına yardımcı olduğunu ekledi.

Kaynak: İHA