Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Özgür Özel, partisinin TBMM Grup toplantısında Pazar günü başına gelen çirkin saldırı ve ülkemi gündemi hakkında önemli değerlendirmelerde bulundu.

Cumhuriyet Halk Partisi Lideri Özel, “Değerli milletvekillerimiz, çok kıymetli konuklar, televizyonları başından izleyenler, radyolarından dinleyenler, hepiniz hoş geldiniz. Dayanışma duygularınız için, gösterdiğiniz yoldaşlık için, kardeşlik için, bizi bağrınıza bastığınız için ve bunun; Cumhuriyet’in kurucu partisinin Genel Başkanı’na sahip çıkmanın Cumhuriyet’e, Cumhuriyet değerlerine sahip çıkmak demek olduğu için hepinize yürekten teşekkür ediyorum. Sağ olun, var olun” ifadelerini kullandı ve şu açıklamaları yaptı;

AK Partili Baki, muhalefete karşı yürütülen ağır baskılar sonucunda istifa ettiğini açıkladı
AK Partili Baki, muhalefete karşı yürütülen ağır baskılar sonucunda istifa ettiğini açıkladı
İçeriği Görüntüle

“Bugün güne üç fidanımızı anarak başladık. Üç vatan evladının idamının 53’üncü yıl dönümüydü. Deniz Gezmiş’i, Hüseyin İnan’ı, Yusuf Aslan’ı mezarları başında aileleriyle, yol arkadaşlarıyla, biz yoldaşları olarak andık. Onların direncini, anti - emperyalist mücadelesini, Türkiye için barış ve kardeşliği savunmalarını, tam bağımsız Türkiye idealini, Filistin’e sahip çıkışlarını biz kez daha hatırladık. Ben de üç fidanımızın önünde bir kez daha burada saygı ile eğiliyorum. Pazar günü İstanbul’daydık ve bir barış güvercinini, bu Meclis’te hem çok uzun süreler birlikte görev yaptığımız, Meclis Başkanvekilliği görevi üstlenmiş, ömrü boyunca kardeşliği savunmuş, barışı savunmuş olan bir güvercini yolcu etmeye gittik. Aslında o gün sadece Sırrı Süreyya Önder’in, sadece barışın, kardeşliğin konuşulması gereken bir gündü. Bende bir emaneti vardı. Emaneti şuydu: ‘Bir Cumhuriyet Şarkısı’ filmini izleyip izlemediğimi sormuştu.

O anda izlememiştim. Daha vizyona gireli bir hafta olmuştu, olmamıştı. ‘O filmi izle, bir görüşelim’ dedi. Ben de İstanbul İl Başkanımız bir tarafımda, bir tarafımda Ekrem Başkanımız, o günlerde tutuklanmış olan Ahmet Özer’in kızı ve oğlu, gençlik kollarımızla birlikte bir sinema salonuna gittik, gözyaşları içinde o filmi izledik. Döndük Ankara’ya geldik. ‘Bir kahve içelim’ dedim, ‘Filmi konuşalım.’ Sıkça yapardık; sıkça kahve içer, sohbet ederdik, siyaseti değerlendirirdik. Dedi ki, ‘Ne gördün?’ Ben nasıl bir Atatürk gördüğümü, filmin ne mesajlar verdiğini söyledim. Dedi ki ‘Hah şimdi içim rahat etmiştir.’ Dedim, ‘Niye?’ ‘Ben ölene kadar sana bir emanet vereceğim. Bir yük vereceğim. Sana emanet’ dedi. ‘Nedir?’ dedim. ‘O filmin senaryosunu ben yazdım’ dedi. ‘Niye söylemiyorsun?’ dedim. Tabii o zamanlar şeytanlaştırıldığı dönem. Partisine selam verene, bizim gibi bayramda bayramlarını kutlayana, Meclis’e girdiğimizde hatır sorana, selam verene ‘Siz terörle işbirliği yapıyorsunuz’ denen, onların şeytanlaştırıldığı, hedef gösterildiği, her an her saldırıya açık oldukları bir dönem.

Dedi ki, ‘Ya ben dersem, filmde emek veren diğerlerinin emeğine yazık. Bu film bolca izlensin isterim. Sırrı Süreyya’nın filmi derler, başka bir yere çekerler. O yüzden ben nasıl bir Atatürk anlatmışım bir senden dinleyeyim dedim Başkan.’ Memnun oldu, dedi ki, ‘Ben ölene kadar bu sır sana emanet. Ne gün ölürüm, bunu söyle millet bilsin.’ Öldü, sırrını söyleyeceğimiz gün Sırrı ağabeyin, onun öbür dünyaya cennete yollayacağımız gün başka bir şey oldu. Bir saldırı gerçekleşti. Maalesef en büyük üzüntüm odur, canımı yakan odur… Yoksa o evlat katili bizim canımızı yakamaz. Canımı yakan o gün uzun uzun Sırrı Süreyya Önder’in yaptıkları konuşulacakken, hayatı konuşulacakken, barış ve kardeşlik konuşulacakken, saldırı konuşuldu. O yüzden sadece bir üzüntü içindeyim.

Ne diyeceksin saldırıya? Açık olmak, net olmak lazım. Saldırı bize, bana, size hepimize yazılmış bir açık mektuptur. Bir ihtar çektiler. İlk gün dediğim yerdeyim. Hiçbir siyasi partiyi, oluşumu bu işten doğrudan sorumlu tutmuyorum. ‘Şu yapmıştır, bu yaptırmıştır’ asla demem. Kimin yaptığını araştırmak, savcının, polisin ve devletin görevidir. Bütün bağlantılarına ulaşmak görevleridir. Burada Adalet ve Kalkınma Partisi yönetimi, iktidarının 23’üncü yılında bir büyük sınav verecek. Eğer bu işin uzandığı her yere kadar dosdoğru bir soruşturma ve kovuşturma yapılırsa, ne ala. Hiçbir problem yok.

O güne kadar ben bu yükü kimsenin sırtına vuramam. Ama işin ucu bir yerlere gittiğinde tıkanırsa, o zaman o bir yeri de bunun üstüne gitmeyeni de konuşmak benim hakkım olur. İlk andan itibaren, siyasi partilerin genel başkanları, tüm sendikaların, neredeyse tüm sivil toplum örgütlerinin, meslek örgütlerinin, derneklerin yani bugüne kadar kiminle temas etmiş, kime dokunmuş kiminle görüşmüşsek ve görüşememişsek herkesin, bütün dostların üzüntü beyanlarını duyduk. Açıklamalarını okuduk, iyi dileklerini duyduk. Çok telefonla konuştum ama belki 50 katı ile konuşamadım. Açamadıklarımız, dönemediklerimiz haklarını helal etsinler. Çok önemli tespitler vardı. Bu noktada ilgili bakanlar, Cumhurbaşkanı, AK Parti’den önemli isimler, arayan herkesin ama herkesin göstermiş olduğu o an itibarıyla, o andan bu ana kadarki sorumlu dile teşekkür ederim.

Bizi içinde bulunduğumuz bu atmosferden çıkaracak samimi adımların atılması gerekiyor. Şunun açıkça farkındayım. Bugün Türkiye’nin içinde bulunduğu durumda birileri… ‘O birileri kim?’ açığa çıkarmak devletin görevi. Şu an devletin kademelerini yöneten hükümetin görevi. Ama birileri bize şunu söylüyor, diyorlar ki ‘Biz Türkiye’yi bir noktaya getirdik. Bir şeye karar verdik. Siz bu kararın önünde engelsiniz. Siz direniyorsunuz. İtiraz ediyorsunuz. Hatta yaptığımız işi darbe olarak nitelendirip, bu kurduğumuz planı bozmak için emek ediyorsunuz, mücadele veriyorsunuz. Sokağa çıkıyorsunuz, meydanları dolduruyorsunuz. Her hafta bir yerde miting, her Çarşamba bir yerde miting, sürekli gündemde tutuyorsunuz. Durun, oturun. Ankara’ya dönün ve partinizde oturun.

Bunu da çok net bir şekilde mektubu kalın kalın yazarak yollamışlar. Kimi yolluyor? Bir evlat katilini. Diyor ki ‘Evladını öldürmüş, sana mı kıymayacak?’ ‘Evladını öldürmüş birinin eli sana değdi. Bugün eli boştu. Yarın başka bir şey olabilir’ diyor. Bu saldırıyı önceden gelip, planlayıp, görünerek... Sen beyanına bakma, o kendi ifadesidir. Bizim ifademiz şudur: Onu biz yolladık. Geçeceğin güzergahı biz bildirdik. Onu iki saat orada biz beklettik ve sana sokakta saldırttık’ diyor. Yoksa AKM’de yanı başıma da oturtabilirlerdi onu. Diyor ki, ‘Artık dönün. Partinizde oturun.

Planımızı bozmaya, genciyle - yaşlısıyla Türkiye’yi ayağa kaldırmaya, hakkınızı aramaya kalkmayın. Biz planı kurduk.’ Bu mektubu yazdılar mı? Yazdılar. Yolladılar mı? Yolladılar. Okuduk mu? Valla okuduk. Bir cevabımız olacak mı, olacak: Yarın akşam Beyazıt Meydanı’ndayız. Cumartesi Van’dayız, Van’da. 19 Mayıs’ta İzmir’deyiz. Cevabımız budur. Okudunuz mu cevabı? Hadi oradan. Vallahi eli her kalem tutan yazı yazar. Kağıdı olan mektup yazar. Mektubu yazan kadar okuyan da mühimdir. Gazi’nin partisi o mektubu böyle okur kardeşim. Böyle okur. Haydi şimdi o evlat katilinin elini çıplak yollayana söylüyorum. Cesaretin varsa doldur da yolla. Hodri meydan.

Bu konuda bir - iki şey daha söyleyeceğim ama önce şunu söyleyeyim: Bu iktidarın yönettiği bu ülkede, bizim canımızı yakamadılar ama canı yananlar var, içi yananlar var. Örneğin Kartalkaya’da 36’sı çocuk 78 kişi yanarak öldü. İçi yananlar var. Bana Sayın Cumhurbaşkanı telefon açtığında ‘Arkadaşlar gerekeni yapacaklar, emin olun’ dedi. Ben de ‘Teşekkür ederim’ dedim. Şimdi Sayın Cumhurbaşkanının tensipleriyle gereğini yapacak arkadaşlar kimlerse benim meselemden önce Kartalkaya’da, önce çıkmış olan bilirkişi raporunu korsan ilan eden arkadaşlarına dönüp diyecekler ki, ‘O birinci raporda bakan ve bakanlık suçluydu. Raporu geri çektirdiniz. Tehdit ettiniz. Azil dilekçeleri aldınız. Sonra başka bir heyet buldunuz.

O heyetin raporuyla da yola koyuldunuz. O ikinci heyetin raporunda belki bakan yok, belki çeşitli baskılarla, etkilerle bir şey oldu. Ama sorumlular arasında Turizm Bakanlığı’nın soruşturma izni vermesi gereken bakan yardımcısı, genel müdür ve yardımcıları, kontrolörler, baş kontrolör var… Kendisi dünyanın neresinde olsa bir dakika durmadan istifa etmesi gereken biri, kapıda koca koca ‘Turizm Bakanlığı’nın sorumluluğunda’ yazdığı halde ‘Ben sorumlu değilim’ deyip ilk dakikadan çıkıp yargıyı etkilemeye çalışan biri. Danıştay’ın 9’uncu Daire Başkanı evladını orada kaybetti.

Cenazesinde birlikteydik; Abdurrahman Gençbay. ‘Meclis’te’ dedi, ‘Sen Turizm Bakanı mısın, yargıç mısın? Ne karışıyorsun, ne baskılıyorsun? Biz geldiğimizde yüzde 80’di yargıya güven, yüzde 20’ye düştü. Hepimiz sınıfta kaldık’ dedi. O bakan, kendisi istifa etmeyen bakan, bu sorumluların da yargılanmasına izin vermiyor. Sayın Erdoğan, arkadaşlar gereğini yapacaksa benim evlat katili ile olan meselemden önce gereğini yapın. Siz bu bakanı görevden alın, yeni bakanınız da soruşturmaya izin versin.”

Kaynak: Haber Merkezi