Yaşar, yöntemin beyin işlevlerini yeniden düzenleyerek, hem ilaçsız hem de cerrahi müdahale gerektirmeden etkili bir tedavi seçeneği sunduğunu belirtti. Dr. Yaşar, TMS’nin beynin belirli bölgelerine manyetik alan aracılığıyla uyarı gönderdiğini, bu sayede nöronların elektriksel aktivitesinin modüle edildiğini anlattı.
“Kafa derisine yerleştirilen elektromıknatıslar sayesinde, beynin karar verme merkezi olan prefrontal korteks ile duygu ve motivasyon merkezimiz limbik sistem arasındaki iletişim düzenleniyor,” diyen Yaşar, bu sürecin beyinde serotonin ve dopamin gibi nörotransmitterlerin seviyelerini olumlu yönde etkilediğini vurguladı.
Bağımlılığı tetikleyen devreler sessizleştiriliyor
Bağımlılığın, beynin ödül devresinin dopamin aracılığıyla aşırı uyarılması sonucu ortaya çıktığını hatırlatan Dr. Yaşar, TMS’nin bu devreyi yeniden dengelemeyi hedeflediğini ifade etti.
“TMS ile amaç, madde arayışını ve anlık haz beklentisini azaltarak kişinin öz denetimini güçlendirmektir. Böylece kişi, bir maddeye veya davranışa yönelmeden önce durup düşünebilme kapasitesi kazanır,” dedi.
Yöntemin ilaçsız, non-invaziv (girişimsel olmayan) yapısının özellikle ilaç tedavisine dirençli ya da ilaç kullanmak istemeyen bireyler için önemli bir avantaj sağladığını belirten Yaşar, her hastanın bu tedaviye uygun olmadığının da altını çizdi. Epilepsi öyküsü olanlar, kafatasında metal implant veya kalp pili taşıyanlar ile gebeler için TMS’nin önerilmediğini aktardı.
Konforlu ve günlük hayata uyumlu bir süreç
TMS seanslarının ayaktan tedavi şeklinde uygulandığını dile getiren Dr. Yaşar, “Tedavi sırasında hasta rahat bir koltukta oturur, baş bölgesine yerleştirilen elektromıknatıslar aracılığıyla hafif tıklama sesleri ve kısa süreli bir titreşim hissi oluşur. Seans sonrası hasta normal hayatına hemen dönebilir” dedi.
Bağımlılık vakalarında genellikle haftanın beş günü, toplamda 20 ila 30 seanslık bir program uygulandığını belirtti.
Psikoterapi ile birlikte uygulandığında etkinliği artıyor
TMS’nin en iyi sonuçları psikoterapi ve gerektiğinde ilaç tedavisiyle birlikte uygulandığında verdiğini ifade eden Yaşar, “Beyindeki biyolojik süreçleri TMS düzenleyebiliyor, terapi ise bu yeni öğrenmeleri pekiştiriyor. Kişinin sadece madde isteğinin azalması değil, yaşamını yeniden yapılandırması da önemli,” diye konuştu.
Bazı hastalarda tedavi sonrası destekleyici seansların planlandığını da ekleyen Yaşar, hedefin “beynin yeniden kazandığı dengeyi korumak” olduğunu vurguladı.
Türkiye’de TMS’ye ilgi artıyor
TMS’nin Avrupa ve ABD’de bağımlılık tedavi protokollerinde yer almaya başladığını söyleyen Yaşar, Türkiye’de de son yıllarda bu yönteme erişimin arttığını belirtti.
“Önümüzdeki yıllarda TMS’nin bağımlılık tedavilerinde destekleyici standart yöntemlerden biri haline gelmesi bekleniyor,” diyen Dr. Yaşar, yönteme dair yanlış bilgilere de dikkat çekti.
“TMS, zihin kontrolü ya da hafıza silme tekniği değildir. Kişinin bilişsel kontrolünü zayıflatmaz; tam tersine güçlendirir,” ifadelerini kullandı.




