İYİ Parti Genel Başkanı Müsavat Dervişoğlu, partisinin grup toplantısında önemli açıklamalarda bulundu. Dervişoğlu'nun hedefinde AK Parti hükümeti vardı. Dervişoğlu, ''Bu iktidar, Türkiye’nin üzerine düşen çığ gibidir. Yatırımcının satıp-savıp piyasadan çekildiği, parası olanın mevduat faizleriyle geçindiği, parası olmayanın da '1 koyup 10 kazanırım' diye düştüğü tuzakların memleketi oldu Türkiye'' diyerek faiz politikalarına değindi.
İYİ Parti Genel Başkanı Müsavat Dervişoğlu sözlerine şu şekilde devam etti;
Memleketin yarısı bu yüzden borç batağında. Bak. Bankalar Birliği geçen hafta kredi borçlarını açıkladı. Rapora göre, sarayın yağma ekonomisi ahtapota dönmüş. O ahtapotun kolları da, cebimize, midemize, boğazımıza yapışmış. Dikkat buyurun; Türkiye’de 42 milyon vatandaşımızın kredi borcu var. Bu ne demek? Nüfusun yarısı demek. Her iki kişiden birinin ağır borç altında inlemesi demek.
86 milyonluk Türkiye’de, her bir vatandaşımıza, 100 bin liranın üzerinde borç düşüyor demek. Her bir vatandaşımız artık 5 asgari ücret tutarında borçlu demek. Bugün vatandaşlarımız, en temel gıda alışverişini dahi kredi kartı ile yapıyor. Çarşıda pazarda para dönmüyor. Üretici dövizden, krediden, finans mekanizmalarından mahrum. Tüketiciyse, kart ve kredi kartının altından nasıl kalkacağını düşünüyor. Bu sadece üretim maliyetlerinden kaynaklı bir batak değildir. Piyasa güvenliği yoktur, öngörülebilirlik yoktur. Bugün malını satan ya da ihraç eden, yarın stoğunu nasıl yerine koyacağını bilemiyor.
Ekonomi, bir faiz döngüsünün içerisine hapis durumda. İş bilmezliklerine yüce kitabımızı, Kuran’ı alet ederek 'Nas' dediler, 'faizi sıfırlıyoruz' dediler. Bu tezgahla da bir avuç adı meçhul ama meşrebi belli kodamanların banka hesaplarının sonuna, yeni sıfırlar eklediler. Türkiye’yi tefeci sarmalına mahkum ettiler. Rahmetli Cumhurbaşkanımız Süleyman Demirel’in işaret ettiği gerçeği yaşıyoruz; 'Enflasyon sadece ekonomiyi değil, ahlakı da bozar'. Fakat ilginçtir, sebep oldukları enflasyon, önce Türkiye’yi yönetenlerin ahlakını bozdu.
Bu savrulma vatandaşa felaket olarak yansıdı. Bugün çoğu sessiz sedasız, pek azı haber olabilen intiharlar yaşanıyor. Geride bıraktıkları mektuplarında hep aynı satırlar ve çaresizlik var. Kumar batağı bugün gençleri, aileleri ve Türkiye’yi kemiriyor. Memur, işçi, yaşlı, genç, öğrenci, işsiz, köşeyi dönmenin arayışında, çıkmaz yollara sürükleniyor. Özellikle de gençler ve öğrenciler. Sorsan, Müslümanlıkta kimse bunlarla yarışamaz. Ama uyuşturucunun ve belaların bu kadar yayıldığı bir başka devir olmamıştır. Sorsan, Müslümanlığı kimseye bırakmazlar. Ama devri iktidarları, hak yemekle, haram yemekle geçti. Kundaktaki bebeğin hakkı da bunlarda, atanamadığı için canına kıyan pırıl pırıl gençlerin hakkı da. Bak, bayram geliyor. Torununa harçlık veremeyecek emeklilerimizin hakkı da bunlarda, pazarda çürük sebze bekleyen çaresizlerin hakkı da.
Bu iktidar, Türkiye’nin üzerine düşen çığ gibidir. Yatırımcının satıp-savıp piyasadan çekildiği, parası olanın mevduat faizleriyle geçindiği, parası olmayanın da '1 koyup 10 kazanırım' diye düştüğü tuzakların memleketi oldu Türkiye. İşte bunların 'Türkiye Yüzyılı' diye müjdelediği felaketin ayak sesleridir bunlar. Büyük Türk milleti, içeride çökerttikleri devleti, dışarıda büyük güç-müş gibi pazarlamaya çalışan bir siyasal akılla karşı karşıyayız. AKP iktidarı, yıllardır Türkiye’yi kendi dar vizyonuna, günü kurtarmaya yönelik manevralarına ve şahsi ihtiraslarına mahkum etmiştir. Bu kadim devlet, iktidardaki müstevliler eliyle, yeni emperyalizmin Yeni Türkiye’si olarak her masada bir şahsi al-ver ilişkisinin nesnesi yapılmaktadır.
Aksi olsaydı, 23 yıldır yönettikleri dış politikada, herhangi bir kalıcı başarı yakalanmış olurdu. Evet herhangi bir diyorum çünkü 23 yılda gürültü dışında ortada hiçbir şey yoktur. Bahsettikleri dünya liderliğinin 10’da birini keşke hak etselerdi. Yani davulu taşıdıkları kadar, tokmağı ellerinde tutmuş olsalardı, bugün Türkiye’de milyonlarca kaçak olmazdı. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti, kumar ve offshore’la değil, bağımsızlığıyla tanınırdı. Bizzat Orta Asya Türk Cumhuriyetleri tarafından da yok sayılmazdı. 3 milyar avro sadaka karşılığında AB’nin sınır bekçiliği kabul edilmezdi. Vatandaşlarımız elçilik kapılarında, aşağılanmaz, milyonlarca avromuz reddedilen vizeler yüzünden buhar olmazdı.
Dahası her üç cümlelerinden birisi olan Gazze iken Netanyahu ile perde arkasında bu kadar dost olmazlardı. Onu Lahey’de yargılatan bir Türkiye olurdu. 2 gün önce, İsrail’e karşı 'saldırıları durdur' metnini kaleme alanların içinde; İngiltere, Kanada ve Fransa değil, üzülerek söylüyorum Türkiye olurdu. Bugün Türkiye, onu yönetenlere rağmen önemlidir. Önemi her şeye rağmen bizi bir arada tutan Cumhuriyet'tedir. Zalime öfke duyan, zulme itiraz eden ortak vicdan ve milli bilinçtendir.