Çünkü Manisalılar iyi bilir: Denize kıyısı olmasa da Ege’nin en güzel sahilleri sadece birkaç saatlik yolculuk ötededir. Üstelik her yol, başka bir maviliğe, başka bir serinliğe çıkar.
Yüzünü Foça’ya, Dikili’ye, Ayvalık’a dönenler için bu yolculuk bir tatilden çok daha fazlasıdır. Sabah serinliğinde çıkılan yolda, torpido gözünde güneş kremi, çantada havlu, kulakta Ege türküleri olur. Her virajda, denizin kokusu biraz daha yaklaşır.
Manisa’dan yola çıkan biri için seçenek çok:
Eski Foça (75 km), taş evleri ve salaş balıkçı lokantalarıyla nostaljik bir durak.
Yeni Foça daha genç, daha hareketli.
Çandarlı (95 km) ise özellikle ailelerin gözdesi.
Dikili (120 km) berrak koylarıyla yaz kaçamaklarının klasiği.
Ayvalık ve Sarımsaklı (160–200 km) ise kuzeyin serin sularında, doğayla iç içe huzur arayanlara hitap ediyor.
Ama sadece kuzeye değil, Ege’nin güneyine doğru uzanan yollar da Manisalıların gözdesi...
Gümüldür (100 km), çam ormanlarının kıyısında sakin ve pırıl pırıl bir deniz sunar.
Seferihisar (Sığacık) (95 km), Cittaslow unvanıyla huzurun adıdır. Kale içi pazarları ve saklı koylarıyla her yaştan ziyaretçiyi mest eder.
Urla (85 km), gurme lezzetler ve sakin sahilleriyle son yılların gözdesidir.
Karaburun (140 km), daha bakir ve sakin bir rota arayanlara hitap eder. Suyu serin, doğası vahşi, yolları virajlı ama değen bir yolculuktur.
Alaçatı (115 km), rüzgâr sörfü, taş evleri ve hareketli yaz akşamlarıyla enerjik bir alternatif sunar.
Güney Ege’ye biraz daha yol alırsanız:
Kuşadası (130–160 km), uzun plajları ve marinasıyla yaz kalabalığını sevenler için birebirdir.
Söke üzerinden ulaşılan Didim (160–200 km) ise Altınkum gibi kumsallarıyla tam bir yaz tatili destinasyonudur.
Toplu taşıma ile de bu noktalara ulaşmak mümkün. İzmir ya da Aydın üzerinden aktarmalı otobüs ve minibüs seferleri yaz boyunca sık aralıklarla yapılır. Özel araçla yolculuk edenler içinse, her rota ayrı bir Ege panoraması sunar: zeytinlikler, köy kahveleri, yol üstü tezgâhlar…
Eski Foça’nın taş sokaklarında yürümek, Dikili’nin berrak koylarında serinlemek, Sığacık’ta gün batımında balık yemek, Karaburun’da yıldızların altında kamp kurmak, Alaçatı’da rüzgârla dans etmek, ya da Kuşadası’nda sabaha kadar sahilde oturmak… Her biri Manisalıların yaz takvimine kazınmış anılarla doludur.
Ama ortak bir his vardır: Şehir sıcağından deniz serinliğine yapılan bu yolculuk, ruhu tazeler. Çünkü Manisalı için deniz, sadece yüzülecek bir yer değil, bir kaçış noktasıdır. Gürültüden, telaştan, sıcaktan... Kısacası şehirden.
Ve belki de bu yüzden, denize varıldığında ilk yapılan şey, ayakkabıyı çıkarıp kuma basmak olur. Çünkü Manisalı bilir: Denizle buluştuğu an, yaz gerçekten başlamıştır.