Üre, üç aydan uzun süren uykuya dalma veya uykuyu sürdürme problemlerinin artık kronik uyku yoksunluğu olarak tanımlandığını ve bu durumun uzun vadede Alzheimer tipi demansa kadar ilerleyebileceğini belirtti.
Günümüzde birçok kişinin uykuya dalmakta zorlanma, gece uyanmaları ve sabah erken kalkma gibi şikâyetler yaşadığını ifade eden Üre, kronikleşen uyku sorunlarının hem fiziksel hem de zihinsel sağlığı ciddi şekilde tehdit ettiğini vurguladı.
İleri yaşlarda daha fazla görülüyor
Uyku yoksunluğunun her yaş grubunu etkileyebildiğini söyleyen Üre, özellikle yetişkinlerde ve kadınlarda daha sık karşılaşıldığını belirtti. İleri yaşlarda görülen uyku-uyanıklık döngüsü bozulmalarının ve hormonsal değişimlerin uyku düzenini daha da olumsuz etkilediğini dile getirdi.
Metabolik hastalıklar da tetikleyebiliyor
Kronik uyku yoksunluğunun birçok fizyolojik ve psikolojik mekanizmayı etkilediğini kaydeden Üre, şeker hastalığı, kalp ve tansiyon gibi metabolik hastalıkların da uyku problemlerine neden olabildiğini söyledi. En yaygın nedenlerden birinin ise psikolojik kökenli uyku bozuklukları olduğuna dikkat çekti.
Aile ve iş yaşamını doğrudan etkiliyor
Günde 7 saatin altında uyumanın tıbben uygun olmadığını belirten Üre, kronik uyku yoksunluğunun dikkat ve konsantrasyon kaybı, gün içi uyku hali ve yorgunluk gibi şikâyetlerle kişinin sosyal, aile ve iş yaşamını olumsuz etkilediğini ifade etti.
Uzun vadede ise risklerin daha ciddi olduğunun altını çizen Üre, şu uyarıyı yaptı:
“Kronik uyku yoksunluğu obezite, insülin direnci, diyabet, inme ve kalp-damar hastalıklarıyla doğrudan ilişkilidir. Ayrıca Alzheimer tipi demansla bağlantısı bilimsel olarak kanıtlanmıştır.”
Tedavide esas amaç: Nedeni bulmak
Uyku sorunu yaşayan bireylerin mutlaka tıbbi destek alması gerektiğini belirten Üre, öncelikli hedefin sorunun temel nedenini tespit etmek olduğunu söyledi. Gerekli durumlarda ilaç tedavisinin de uygulanabildiğini ancak eğitim ve yaşam tarzı düzenlemelerinin tedavinin temelini oluşturduğunu ifade etti.




