DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan, yüksek enflasyon, PKK’nın silah bırakma süreci, İmamoğlu’nun tutukluluğu ve Erdoğan’ın yeniden adaylığına ilişkin değerlendirmelerde bulundu.
Ali Babacan, ''Klasik muhalefet refleksi gösterip her şeye de itiraz etmiyoruz. Mesela 1 Ekim’de Bahçeli’nin başlattığı sürece biz en başından destek verdik.'' sözleri ile dikkatleri üzerine çekti.
DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan'ın sözleri şu şekilde devam etti;
“Klasik muhalefet refleksi gösterip her şeye de itiraz etmiyoruz. Mesela 1 Ekim’de Bahçeli’nin başlattığı sürece biz en başından destek verdik. Hatta daha o zaman Cumhurbaşkanının gündeminde ne kadar var onu da bilmiyorduk. Ben hep diyordum ki ‘Bu işin başarılı olması için Cumhurbaşkanı'nın pozisyonunu belirlemesi lazım.’ O muhtemelen önce izledi, maya tutmaya başlayınca da sahiplendi. Sahiplensin önemli değil. Hatta bazıları şöyle düşündü muhalefetten ‘PKK silah bırakıyor, feshediyor kendini. Bu acayip prim yaptırır Erdoğan'a. Dolayısıyla biz buna karşı çıkalım.’ Klasik muhalefet refleksi bu. Oysa biz başından itibaren ‘Kim prim yapacaksa yapsın Allah aşkına, yeter ki memleketin bu sorunu çözülsün, çok önemli’ dedik. Direkt destek verdik.
Zafer Partisi ve İYİ Parti dışında siyasette ‘Terörsüz Türkiye’ye yekten karşı çıkan pek kimse yok gibi” sorusunu; “Evet, çünkü ne oldu? DEM Parti ve İmralı heyeti bunun iletişimini yaptı. DEM heyeti meseleyi başta anlayamayan muhalefetin bunu anlamasına yardımcı oldu. Rahmetli Sırrı Süreyya, Ahmet Türk ve Pervin Hanım, daha sonra DEM Eş Genel Başkanları muhalefet turları yaptı biliyorsunuz. Muhalefet de meseleyi biraz daha anlamış oldu ve onlar da farklı farklı aşamalarda, desteklerini nihayetinde verdiler” şeklinde yanıtladı.
Süreci ilk günden itibaren desteklediklerini belirten Babacan, “Biz ilk gün destek verdik çünkü devlet yönetme tecrübesi olunca anlıyorsunuz meseleyi. Bu tecrübe olmadığı için diğer muhalefet partileri geç uyandılar ama sonunda neredeyse herkes destekledi. İyi de oldu. Bu iş için uğraşan rahmetli Sırrı Süreyya Önder’in süreçte hep sağlık sorunları vardı. Ahmet Türk’ün keza, hâlâ da var, tedavi görüyor, Allah şifa versin. İkisindeki hissiyat da hep şuydu: ‘Yeter ki bu iş çözülsün, ben kendi canımı veririm.’ Ben ikisini de bunu demeye hazır gördüm. Pervin Hanım bir önceki çözüm sürecinde 32 kere İmralı'ya gitti geldi. Çok büyük emek var bu işlerde. İyi de bir hafıza var”dedi.