Saadet Partisi Genel Başkanı Mahmut Arıkan, TBMM’de Yeni Yol Grup toplantısında konuştu. Arıkan'ın, "592 milletvekili arkadaşımız var. Birkaçı dışında, milletvekillerinin bu süreçle ilgili hiçbir bilgisi yok. Allah aşkına, biz bunları Abdulkadir Selvi’den mi öğreneceğiz; Şamil Tayyar’dan, Mehmet Uçum’dan mı öğreneceğiz? Hayır, geleceksiniz TBMM’de bunları konuşacaksınız" dikkat çekti.

Mahmut Arıkan, sözlerine şu ifadeler ile devam etti;

Müsavat Dervişoğlu'ndan sert açıklamalar
Müsavat Dervişoğlu'ndan sert açıklamalar
İçeriği Görüntüle

"Ülkemizdeki son gelişmeler ışığında 50 yıldır süren bir acının, 50 yıldır süren bir çatışmanın, 50 yıldır süren bir ayrışmanın ardından, yeni bir sayfa açılma fırsatı doğmuştur. Bu elli yılda çok şey kaybettik. Zamanımızı kaybettik, gençlerimizi, insanımızı kaybettik, huzur ve güvenliğimizi kaybettik. Ve en önemlisi geleceğe ilişkin umutlarımızı erteledik. Öncelikle; biz inancımız gereği, üstünlüğün ancak takvada olduğuna iman etmiş insanlarız. 1071’de Sultan Alparslan’ın ordusunda Kürt askerlerin olduğunu; biliyoruz. Bu toprakların Türklerin ve Kürtlerin ortak vatanı olduğunu; biliyoruz. Çanakkale’de Niğbolu’da, Yemen’de dört bir cephede kanlarımızı birlikte toprağa akıttığımızı; biliyoruz. Milli Görüş hareketi olarak bizler; ilk günden itibaren Türküyle, Kürdüyle bu milletin kardeşliğinin güçlü bir şekilde tesisi için çalıştık, terörün çözümü için büyük çabalar harcadık.

Bunun için Milli Görüş tarihimizde; biri 1991 biri de 1994 yılında iki ayrı rapor yayınladık. Kimsenin cesaret edemediği bir dönemde, Erbakan Hocamız Bingöl’de o meşhur konuşmasını yapmış bunun için DGM’de yargılanmış ve kendisine siyasi yasak getirilmişti. Yine 2009 yılında, bu sefer Saadet Partisi olarak Kürt meselesinin çözümüne ilişkin yeni bir rapor hazırladık. Bu raporu -isme özellikle dikkat çekmek istiyorum- ‘Gönüllü Birliktelik ve Kardeşlik’ başlığı ile kamuoyuyla paylaştık. Yani bizler; ne tek tipçi jakoben anlayışa teslim olduk ne de küresel güçlerin ülkemiz üzerindeki oyunlarını görmezden geldik.

Milli Görüş Hareketi, bütün bu çabayı ortaya koyarken tıpkı bugün olduğu gibi o gün de her türlü itham, iftira ve baskıya maruz kaldı. Buna rağmen; Ne küstük, ne geri adım attık, ne de kınayanın kınamasına aldırdık; milletimizin kardeşliğine, birlik ve beraberliğine katkı yapacak hakikatleri en güçlü şekilde dile getirmeye devam ettik. 1 Ekim'de Sayın Devlet Bahçeli'nin, DEM milletvekillerinin ellerini sıkmasıyla görünür olan süreç; 12 Mayıs'ta PKK'nın kendini feshetme ve silah bırakma açıklamasıyla daha ileri bir noktaya taşındı. Bizim için; akan kanın durmasına, şiddetin son bulmasına, siyasetin alanının genişlemesine, hak ve özgürlükler üzerindeki kısıtlamaların, kalkmasına vesile olacak her adım kıymetlidir. Biz iktidarın şiddetin önüne geçmeye yönelik samimi çabalarını desteklemekten imtina etmeyiz. Ancak iktidarın neyin olmaması gerektiğine dair bir vurgu olan ‘Terörsüz Türkiye’ tanımlamasının yeterli olmadığı kanaatindeyiz. İhtiyacımız olanı, istemediğimizi değil, istediğimizi dile getirerek söylemeliyiz.

‘Terörsüz Türkiye’ müphem bir kavramdır. Bizim ihtiyacımız olan yaşanabilir bir Türkiye'dir. Yaşanabilir bir Türkiye'de terör de yoktur, kayyım da yoktur. Yaşanabilir bir Türkiye'de şiddet de yoktur, gözdağı vermeye yönelik gözaltılar da yoktur. Yaşanabilir bir Türkiye'de kin ve nefret dili de yoktur, inkar ve asimilasyon politikaları da yoktur. Yaşanabilir bir Türkiye'de anneler de ağlamaz evlatlar da yitirilmez. Yaşanabilir bir Türkiye'de hukukun üstünlüğü, emeğe saygı, hakça paylaşım vardır. Yaşanabilir bir Türkiye'de devletin işleyişini, kanun hükmünde kararnameler değil; adalet belirler. PKK'nın; silah bırakması, kendini feshetmesi, nasıl olumlu bir gelişme olarak görünüyorsak iktidarın da; baskı ve tahakkümden vazgeçmesi, ülkeyi şeffaf bir şekilde yönetmesi, TBMM'ni gerçekten bir müzakere zeminine dönüştürmesi aynı şekilde olumlu bir gelişme olacaktır.

Genel Başkanların, milletvekillerinin, belediye başkanlarının, gazetecilerin, öğrencilerin vicdanlarda karşılık bulmayan ithamlarla cezaevlerinde bekletilmesinin kimseye bir faydası olmayacaktır. Biz iktidardan; samimi olmasını, şeffaf olmasını, varmak istediği hedefi toplumun her kesimiyle paylaşmasını, siyasi partileri düşman olarak görmekten vazgeçmesini, TBMM'ni gerçek bir müzakere zeminine dönüştürmesini, emperyalist baskılara boyun eğmemesini, bölgede muhtemel savaş ve çatışmalara aparat olmamasını, hiçbir insanımızı ötekileştirmeden herkese kucak açarak memleketi yönetmesini, tüm bu süreçlerde de yapılan uyarılarımızı can kulağıyla dinlemesini, bekliyoruz.

Milyonlarca insanımız, 100 yılı aşkın bir süredir; sıkı yönetimlerle, olağanüstü hallerle, darbelerle, muhtıralarla, kalkışmalarla, kayyımlarla, faili meçhullerle, parti kapatmalarla ve siyasi yasaklarla bir türlü normalleşemeyen bir ülke olmanın faturasını ödedi. Cumhuriyetimizin ikinci yüzyılı aynı gidişatın bir tekrarı olmamalı. Biz bunun için üzerimize düşeni yapmaya hazırız ve yapacağız da. Her zaman söylediğimiz gibi; Bugün de ‘Yaşanabilir Bir Türkiye’ için elimizi değil gövdemizi taşın altına koymakta bir an bile tereddüt etmeyiz. Asıl mesele şimdi başlıyor.

Bu süreç sadece duygularla, hamasetle, propagandayla değil; sağduyu ve stratejik akılla yürütülmelidir. Bakınız, az önce ifade ettiğim Milli Görüş’ün tarihi tecrübesine dayanarak, şu uyarıyı yapmak istiyorum: Bu topraklara barış, ‘kan’ akıtarak değil, ‘ter’ akıtarak gelecektir. Silahın bırakılması önemli, aynı şekilde milleti ayrıştıran zihniyetin terk edilmesi de önemli. Evet, silahlar bir daha çıkmamak üzere yok edilmelidir. Ancak silahlarla birlikte, ülkemize ve bölgemize yönelik emperyal planlar da yerin altına gömülmeli, tarihin çöplüğüne atılmalıdır. Gerçek çözüm Roma’da, Oslo’da, Londra’da, Washington’da değil; Diyarbakır’da, Edirne’de, Trabzon’da, Ankara’dadır.

Kardeşliği hep birlikte büyütmek için; Kürt vatandaşlarımızın tek temsilcisinin PKK, sorunun tek muhatabının da iktidarmış algısını değiştirmeliyiz. Kimse kusura bakmasın! Bu mesele sadece AK Parti’nin, MHP’nin, DEM Parti’nin meselesi değildir. Türkiye 1’den de, 3’ten de büyüktür! Bu mesele Türkiye’nin meselesidir. Unutmayalım ki: teröre ödenen bedel, aziz milletimizin tümü tarafından ödenmiştir. Bu sürecin nasıl yürütüldüğünü bilmek başta şehit ve gazi ailelerinin olmak üzere; 86 milyon insanımızın en tabii hakkıdır. Dolayısıyla üzerine basa basa yine söylüyorum: Çözümün adresi, Ankara’dır. Makamı, Gazi Meclis’tir. Temsilcisi de Aziz milletimizdir. Buradan bir çağrıda bulunmak istiyorum.

TBMM, sadece bu süreci ele almak üzere; olağanüstü gündemle toplanmalıdır. Bakınız şu an Mecliste'yiz. 592 milletvekili arkadaşımız var. Birkaçı dışında, milletvekillerinin bu süreçle ilgili hiçbir bilgisi yok. AK Parti milletvekillerinin bile yok. MHP milletvekillerinin bile yok. DEM milletvekillerinin bile yok. Allah aşkına, biz bunları Abdulkadir Selvi’den mi öğreneceğiz; Şamil Tayyar’dan, Mehmet Uçum’dan mı öğreneceğiz? Hayır, geleceksiniz Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde bunları konuşacaksınız. Kimlerle hangi odalarda, neleri konuştunuz bunu bu millettin meclisine anlatacaksınız.''

Kaynak: Haber Merkezi