Her yıl özlemle gelmesini beklediğimiz mübarek bir günde yapılan aşure, Türkiye'de sadece bir tatlı olmanın ötesinde, derin kültürel ve dini anlamlar taşıyan, paylaşmayı, bereketi, birliği ve dayanışmayı simgeleyen önemli bir gelenektir.

Aşure geleneği, İslam inancında önemli bir yere sahip olan Muharrem ayının onuncu günü, yani Aşure Günü'nde kutlanır. Bu günün, Nuh Tufanı'ndan sonra Nuh Peygamber'in gemisindeki son erzaklarla aşure pişirmesi, Hz. Adem'in tövbesinin kabul edilmesi, Hz. İbrahim'in ateşten kurtulması gibi pek çok önemli olayın yaşandığına inanılır.

Özellikle Kerbela Hadisesi'nin (Hz. Hüseyin ve beraberindekilerin şehit edilmesi) matem günü olması nedeniyle de anılır. Bu derin dini ve tarihi kökenler, aşurenin Müslümanlar için manevi bir anlam taşımasını sağlar. Aşure geleneğinin en belirgin özelliği paylaşmaktır. Hazırlanan aşureler, sadece ev halkı tarafından tüketilmekle kalmaz, aynı zamanda komşulara, akrabalara, arkadaşlara ve ihtiyaç sahiplerine dağıtılır.

Bu durum, toplumsal bağları güçlendirir, insanlar arasındaki dayanışma ve yardımlaşma duygularını pekiştirir. Bir eve aşure götürmek ve oradan aşure kabul etmek, karşılıklı saygı ve sevginin bir göstergesi olarak kabul edilir.

Selçuklulardan Osmanlıya ve günümüze kadar yaşatılan bu gelenek, büyük bir heyecan ve katılımla sürdürülüyor. Aşure Günü geldiğinde Anadolu'nun hangi köşesine giderseniz gidin, aşure kazanlarını görürsünüz. Günümüzde birçok gelenek ve göreneklerimizi yeni nesillere aktarma derdindeyiz. Galiba başardığımız bir geleneğimiz de Aşure Günü olsa gerek. Çünkü gerçekten yaşlısı genci, yediden yetmişe herkes Aşure Günü'nü ve aşure tatlısını çok seviyor.

Aşure sadece bir tatlı değil; hakikaten Aşure Günü tıpkı bayramlardaki gibi bir araya gelen insanlar var. Kaynayan kazanda herkesten bir katkı var. İşte o tatlı bu katkılarla nasıl da güzel oluyor! Umarız bu güzel geleneğimiz kıyamete kadar devam eder.