Siyasi partilerin temel misyonu, devlet yönetimine talip olmak, politikalar üretmek ve toplumsal sorunlara sistemik çözümler getirmektir. Tüzüklerinde ve felsefelerinde "yardım kuruluşu" tanımı yer almamasına rağmen, Türkiye'de birçok vatandaşın acil yardım talepleriyle kapılarını ilk çaldığı yer ne yazık ki resmî yardım kuruluşları veya STK'lar değil, siyasi partilerin il ve ilçe teşkilatları veya doğrudan milletvekilleridir.
Çok partili sistemden bu yana yıllardır vatandaşın kişisel ihtiyaçları için siyasi partilere yönelmesinin ardında yatan en büyük nedenlerden biri, kamu ve yardım kuruluşlarının işleyişindeki zorluklardır. Acil ihtiyacı olan bir vatandaş, bu süreçte zaman kaybetmek yerine, daha hızlı ve doğrudan bir çözüm arayışına girer. Vatandaşın zihninde, siyasi partilerin doğrudan iktidar veya muhalefet gücünü temsil etmesi, taleplerin daha hızlı sonuçlanacağı algısı vardır. Bir milletvekili veya parti yöneticisinin araya girmesinin, bürokratik engelleri aşmada veya yardımın onaylanmasında hızlandırıcı bir etken olacağına inanılır.
Sahada dolaşan iktidar veya muhalefet milletvekilleri ve parti temsilcilerine, herkesi ilgilendiren konular iletildiği gibi kişisel yardım talebi olanlar da bu durumlarını siyasilere aktarabilir. Vatandaş elbette sorunlarını dile getirecek, elbette ihtiyaçlarını dile getirecek ama öncelik bir milletvekili veya parti temsilcisi değil, konuyla ilgilenen resmî kurumlar ve STK'lar olmalıdır. Milletvekili veya parti temsilcisinin kişisel ihtiyaç ve taleplere bu derece vakit ayırması, toplumun genel sorunlarını gözden kaçırmasına neden olabilir. Siyasi parti temsilcileri, yardım dağıtımı yerine politika üretimi ve temsil görevine odaklanmalıdır. Ülkemizde yüzlerce yardım kuruluşu ve bunların ilçelere dağılmış temsilcileri var; burada STK'lar daha etkin olmalıdır.
Siyasi partiler, yardım kuruluşları gibi davrandıkça, sistemik sorunlara kalıcı çözüm üretme enerjilerini kaybederler ve vatandaşın siyasetten beklentisi "kişisel lütuf" seviyesine düşer. Bu durum, uzun vadede ne siyasetin ne de toplumun yararına olur.
Siyasi partilere bağımlı yardım kültüründen uzaklaşmak, sadece sistemsel değil, toplumsal bir dönüşüm gerektirir. Devletin sosyal yardım mekanizmalarının güçlendirilmesi, sivil toplumun desteklenmesi, siyasi partilerin bu alandan çekilmesi ve vatandaşın bilinçlendirilmesi, bu dönüşümün temel taşlarıdır. Yardım, bir hak; siyaset ise temsil aracıdır. Bu ayrımı netleştirmek, daha adil ve demokratik bir toplumun önünü açacaktır. Toplumda, siyasetçinin görevinin balık vermek değil, balık tutmayı öğretecek sistemi kurmak olduğu bilinci yaygınlaştırılmalıdır.