İşsizlik sadece ekonomik değil, aynı zamanda eğitim ve toplumsal tercihlerin sonucu. Çıraklık sisteminden uzaklaşan, mesleki becerileri küçümsenmeye başlandığı durumu gelin birlikte sorgulayalım.

Yapılan araştırmalara göre Türkiye'deki işsizlik, genel olarak kişisel bir tercih değil; ekonomik ve yapısal nedenlerden kaynaklanan zorunlu bir durum olarak karşımıza çıkıyor. Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verileri de işsizliğin, çalışabilecek durumda olan kişilerin, çalışmak istemelerine rağmen iş bulamamaları sonucunda ortaya çıkan bir durum olduğunu gösteriyor.

Geçtiğimiz günlerde TÜİK, Nisan 2025'e ilişkin "İşgücü İstatistikleri"ni açıkladı. TÜİK'in Hanehalkı İşgücü Araştırması sonuçlarına göre, 15 ve daha yukarı yaştaki kişilerde işsiz sayısı nisanda bir önceki aya göre 203 bin kişi artarak 3 milyon 63 bin kişi oldu. İşsizlik oranı ise 0,6 puan artarak yüzde 8,6 seviyesinde gerçekleşti.

Peki, vatandaş niçin çalışmak isteyip de uygun iş bulamıyor?

Gençlerin çoğu işsiz, birçoğu yaşadığı yeri ve ailesini terk etmek zorunda kalıp başka illere iş aramaya gidiyor. Bu işsizlik sorunu bana göre eğitimden başlıyor. Aileler çocuklarını tanımıyor, yanlış yönlendirmeler yapılıyor, çocuklardan olağanüstü beklentiler içine giriliyor. Tüm bu gelişmelerin sonucu olarak maalesef bugün bu noktaya gelindi.

Sanayilerde boş dükkanlar var; açık olan dükkanların çoğunda tek kişi çalışıyor, o da ustanın kendisi. Çünkü ona yardım edecek, işi öğrenecek bir çırak yok. Çocuğunu sanayide görmek istemeyen ailelerle birlikte, hepimiz bugün bu normal olmayan işsizlik tablosunun bir parçası olduk. Evlerimizde tamir, bakım ve onarım işleri için adeta servet ödüyoruz. Aldığımız araçların bakımı için günler öncesinden sıra bekliyoruz. Eşyalarımızda yapılacak herhangi bir teknik işlem için, çoğu zaman o eşyanın yenisini alacak kadar yüksek paralar vermek zorunda kalıyoruz.

Sıraladığım tüm bu olumsuz tabloyu bizler kendi ellerimizle oluşturduk. Elbette bu süreçte hükümetin, sivil toplum kuruluşlarının ve oda yönetimlerinin de payı var. Bazı girişimler, teşvikler, programlar yapılıyor ama işte sonuç ortada: Yetersiz kalınıyor.

Yıllar önce ilkokullarda iş eğitimi derslerimiz vardı. Bu dersi görmüş nesillerin evlerinde hâlâ o iş eğitimi derslerinin eserleri saklanır; atmaya kıyamayız. Marangoz ustası seviyesinde maket evler, cam boyama işleri, gemiler, çantalar, süs eşyaları, alçı ve metal kalıp işçiliği, küçük teknolojik buluşlar... Sayamayacağım kadar çok alanda eğitim verilirdi. Hatta öğretmenlerimiz yemek yapmayı bile öğretirdi. Bu vesileyle öğrenciler becerilerinin farkına varırdı.

Bugün ise bu tür eğitimler sadece halk eğitim merkezlerinde, genellikle teyzeler için yapılıyor. Oysa iş eğitimi gibi dersleri geliştirmeli, yeniden düzenlemeli ve ilkokuldan itibaren çocuklarımıza teknik ve mesleki yeteneklerinin olduğunu hatırlatmalıyız.

Aksi halde bu işsizliğin önüne geçmek, her geçen gün daha da zorlaşacaktır.