Manisa Büyükşehir Belediyesi Eylül ayı meclis toplantısı, geçen hafta ilk kez UNESCO Dünya Mirası Listesi’nde yer alan Sardes Antik Kenti’nde gerçekleştirildi.

Toplantıda birçok karar alındı, görüşler dile getirildi. Ancak bu özel atmosferde alınan kararlar arasında en dikkat çekeni, şehirdeki yapılaşma anlayışını kökten değiştirecek olan yatay mimari kararı oldu.

Yunusemre ilçesi Muradiye Mahallesi’nde yapılan imar planı değişikliğiyle, daha önce 21 kata kadar izin verilen yapılaşma yüksekliği 5 kata indirildi. Bu karar, AK Parti grubunun karşı oyuna rağmen oy çokluğuyla kabul edildi. Belediye Başkanı Besim Dutlulu, “Ben dikey mimariyi sevmiyorum. Manisa’yı yeşil alanları bol, yatay mimariye sahip bir şehir olarak hayal ediyorum.” diyerek dikey mimarinin şehir dokusuna zarar verdiğini ve Manisa’nın yeşil alanlarla iç içe, insan ölçeğinde bir mimariye sahip olması gerektiğini vurguladı.

Cumhur İttifakı üyesi MHP grubunun desteklediği yatay mimari kararına, AK Parti grubunun karşı çıkmasına bir anlam veremedim. Sayın Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın sıklıkla ifade ettiği, “Ben dikey mimariden yana değilim, ben yatay mimariden yanayım. İnsan topraktan uzak değil, toprağa yakın olarak yaşamalıdır. Bugünün Türkiye’si böyle bir çirkinliği asla hak etmiyor.” sözleri sonrası yatay mimariye destek olmamak şaşırtıcı bir durumdu. Üstelik Manisa gibi fay hatları üzerinde yer alan bir şehirde yatay mimari en doğrusu olacaktır.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın her fırsatta belirttiği yatay mimari vizyonu, eğer gerçekten bir devlet politikası haline gelecekse –ki öyle– bu tür yerel direnişlerin nedenlerini iyi analiz etmek ve çözümler üretmek gerekiyor. Aksi takdirde dikey yapılaşma tartışmaları, yerel meclislerde devam eden siyasi çekişmelerin bir parçası olmaktan öteye gidemeyecektir.

Manisa Büyükşehir Belediyesi’nin yatay mimari kararı sadece bir imar düzenlemesi değil; aynı zamanda şehircilik anlayışında bir paradigma değişimi olarak değerlendiriliyor. Bu yaklaşım, hem çevresel sürdürülebilirlik hem de sosyal yaşam kalitesi açısından önemli bir adım.

Çünkü yatay mimari sadece binaların şeklini değil, aynı zamanda şehirlerimizin ruhunu ve işlevini de yeniden tanımlama potansiyeline sahiptir. Yüksek binalar yerine alçak, insan dostu yapılar inşa ederek daha yaşanabilir, daha güvenli ve daha sürdürülebilir şehirler yaratmak mümkündür. Geleceğin şehirleri sadece dikey değil, aynı zamanda yatay olarak da büyümelidir.